Biyometri kelimesi Yunanca’dan “bio” (hayat) ve “metrics” (ölçüm) kelimelerinden türemiştir. Otomatize biyometrik sistemler, bilişim teknolojilerindeki son on yıldaki hızlı gelişimler göz önüne alındığında yeni bir teknoloji olarak dursa da; bu teknolojilerin fikir aşamaları yüzlerce hatta binlerce yıl öncesine kadar dayanmaktadır.
İnsanlığın varoluşundan itibaren, kişi tanıma en temel yöntem olan yüz tanıma ile başlamıştır. Birçok birey, yüz şeklinden bilinen (tanıdık) veya bilinmeyen (yabancı) olarak ayırt edilmektedir. Nüfus artışı ve seyahat alternatiflerinin de artmasıyla daha çok bilinmeyen (yabancı) bireyleri tanıma ihtiyacı da önem kazanmıştır.
Biyometrinin sistematik olarak ilk kullanımı ise 1858 yılına dayanmaktadır. Hindistan’da kamu hizmetinde çalışanları, maaş ödemelerinde çalışmayanlardan ayırmak için ilk olarak Sir William Herschel tarafından kontratların arkasına el izlerinin basılması ile kullanılmıştır.
Parmakizi kullanılarak sınıflandırma sistematiğinin oluşturulması ise ilk olarak 1896’da Bengal Polis Departmanında Genel Müfettiş olarak çalışan Sir Edward Henry tarafından geliştirilmiş ve suçluların bu yöntemle tanınmasına olanak sağlamıştır. Henry Sınıflandırma Sistemi yıllarca FBI tarafından da kullanılmıştır.
1960’larda yarı otomatize çalışan yüz tanıma ABD tarafından kullanılmaya başlanırken 1990’ların sonuna geldiğimizde birçok biyometrik teknoloji dünya genelinde yayılmıştır.
Ülkemizde E-Kimlik projesi pilot çalışmaları ilk olarak 2006 yılında hazırlanan Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı çerçevesinde gündeme gelen 4 Temmuz 2007 tarihinden itibaren pilot çalışmaları başlanan projenin yaygınlaştırma süreci olarak 2015 - 2018 yılları arası belirlenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Kartı içerisinde yer alacak biyometrik bilgiler parmak izi, parmak damar izi ve avuç içi damar izi olarak belirlenmiştir.
Comments